top of page

Türkiye'nin Tarım Sorunu

  • Yazarın fotoğrafı: bilgencofficial
    bilgencofficial
  • 9 Mar 2023
  • 4 dakikada okunur

Deniz Bilirgen yazdı,



Türkiye coğrafi olarak tarım ve hayvancılık konusunda oldukça zengin ve potansiyeli olan bir ülkedir. Ayçiçeğinden buğdayına kadar geniş bir üretim potansiyeli ve toprak verimliliği vardır. Hayvancılık alanında geniş ve büyük meralara da ev sahipliği yapan Türkiye, böyle güzel bir coğrafyada olmasına rağmen günümüzde tarım alanında büyük sıkıntılar ve zorluklar çekmektedir.

ree

Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı normalin üstünde kuraklık seviyeleri ülke genelinde gözlemlenirken bunun üreticiye etkisi de çok ağır olmuş, zaten ekonomik sıkıntılar ile boğuşan çiftçi daha da zor duruma düşmüştür. Bugünse tarih boyunca Türkiye'nin tarım politikalarını inceleyerek durumu gözleyeceğiz.



Erken Dönem Tarım Politikaları


Osmanlının son döneminde Anadolu bitik bir haldeydi, ekonomik yatırımların İstanbul ve Balkanlar etrafında yoğunlaşması sebebi ile Anadolu tarımsal anlamda dönemin çok gerisinde adeta taş devrinde kalmıştı.

ree

Çiftçi eğitimsiz bir durumdaydı ve neredeyse altyapı yoktu üstüne üstlük çiftçiden ağır bir ‘’Aşar vergisi’’ alınıyordu. Köylü adeta feodal sistemi andırır bir biçimde ağalara bağlıydı.

ree

Kurtuluş savaşında kısa bir süre sonra yapılan İzmir İktisat Kongresi'nde uzun yıllar yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin izleyeceği ekonomik esaslar belirleniyordu. İthalat ve ihracat üzerindeki dengeyi kurmak, tarımın makineleşmesi gibi kararlar alınmıştı. İlerleyen dönemlerde ‘’Aşar vergisi’’ kaldırıldı, tütün ürünlerinde yabancı monopolü kırıldı, 1926’da ülkenin

ilk şeker fabrikası kuruldu, 1926 Hayvan Islah Kanunu yürürlüğe girdi,

tarım kooperatifçiliğine önem verildi, 1933’te Sümerbank kuruldu, Pamuk ihracatı arttı,

ree

ziraat alanında eğitim vermek için Ankara’da 1930 yılında Yüksek Ziraat Okulu sonradan 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsüne çevrildi, arazisi olmayan köylüye arazi verildi, ağaların köylü üzerindeki baskısı kırılmaya çalışıldı, köy enstitüleri ile köylü ziraat da dâhil olmak üzere birçok alanda eğitildi. İkinci dünya savaşı yıllarında getirilen regülasyonlar sebebi ile buğday ekimi biraz sekteye uğramıştır ancak bu yapılan çalışmaların yanında çok büyük bir sorun değildir.


ree

1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Parti’nin ekonomik planı tarım alanı üzerinde yoğunlaşmıştır. Yapılan altyapı çalışmaları köylere elektrik ve enerji götürmüş, Marshall yardımları ve dış borçlar ile kazanılan ekonomik büyüme tarım odaklı gidilip kullanılan traktör sayısı artırılmış, üretim artmış ve tarım alanında çiftçiye birçok yardım yapılmıştır. Lakin 1954 yılından sonra yaşanan gerileme, daha çok sanayi sektörüne yapılan yatırımlar ile tarım ikinci plana itilmiş 1960 ve 1980 yılları arasında yüksek sanayileşme atılımları yapılmıştır. 1980 yılında gelen liberal ekonomi beraberinde birçok şeyi özelleştirilmesine yol açmıştır ve bu da tarımı büyük ölçüde olumsuz yönde etkilemiştir. Yine tarım alanında çalışmalar yapılsa da hedeflenen verime ulaşılamamıştır. Türkiye’nin geçirdiği ekonomik krizler sonucu tarım alanına katkı sağlayan birçok üretim tesisinin özelleştirilmesi ve zamanla çiftçiye verilen kredi ve sübvansiyon desteğinin kaldırılması da tarımda verimliliği azaltmıştır.



Günümüzde Tarım


Günümüzde Türkiye ciddi bir tarımsal çöküşün eşiğine gelmiştir. Yapılan yanlış ekonomi yönetimi ve gübre gibi temel ihtiyaçlarda dışa bağımlılığın hat safhalara yükselmesi ve bunun sonucunda doğan fiyat artışları çiftçileri zarara uğratarak piyasadan çekilmelerine sebep olmuştur. Öyle ki artık buğday gibi basit ürünleri bile ithal edecek hale gelmişizdir.

ree

Bunlar olurken gerçekleştirilen umursamaz açıklamalar adeta üreticiyi kaderine terk etmektir. ‘’Kamu yararı’’ diye meraların azaltılması adeta hayvancılığa büyük bir darbe vurmuştur. Serbest piyasa ile tarım sektörüne hâkim olan belirli tohumlar o bölgelere yerel ve toprağa daha sağlıklı tohumların önüne geçmiş ve yerel tohumların yok olmasına sebebiyet vermiş, bu da biyolojik çeşitliliği olumsuz yönde etkilemiştir. Doğaya zararlı ilaçların bir seferlik verim uğruna kullanılıp ondan sonra o toprağı yıpratması da çoğu arazinin verimsiz olmasına yol açmıştır. Kullanılan ilaçların çoğu insan sağlığına da zarar vermektedir. Devletimizin her koşulda çiftçinin yanında olması büyük önem arz etmektedir.

ree

Bunun gerçekleşmesinin başında da eksik ürünleri ithal etmek yerine üreten çiftçinin daha çok desteklenmesi gelmektedir. Bunların aksinde yapılacak çalışmalar, tarımla uğraşan insanların gün geçtikçe azalmasına sebep olmaktadır ve olmaya devam edecektir. Aynı zamanda şuna da değinmek gerekir ki uzun zamandır tarım arazileri imara açılıyor. Bu durum da ülkemizdeki tarım krizine darbe vuran etkenlerden biridir.

Böylesine bereketli bir coğrafyada olmamıza rağmen en çok buğday ithal eden ülkeler arasındayız. Peki, ne yapmamız lazım?



Durumu nasıl düzeltebiliriz?


Bu durumda yapılması gereken tek şeyin üretim olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda devletimizin tarım sektöründe kullanılan gübre, tohum, traktör ve diğer birçok ekipmanı çiftçiye kendi sağlaması ve bu ekipmanların yerli olarak üretimine öncelik vermesi faydalı olacaktır

ree

Aynı zamanda devletin tarım alanında kredi sübvansiyonları ve vergi indirimi gibi teşvik politikaları güderek tarımsal nüfusu arttırmaya yönelik çalışmalar içerisine girmesi daha fazla üreticinin oluşmasına katkı sağlayabilir. İmara açılan verimli arazilerin tekrar tarım arazilerine çevrimi ve zamanında ‘’kamu yararı’’ diye azaltılan meraların geri arttırılması gibi aksiyonlar alınarak ülkede tarım ve hayvancılık yapılan yerlerin sayısı ciddi ölçüde arttırılabilir. Kullanılan tarım ilaçlarının denetimi ve toprağa zararlı ilaçlara sınırlama getirerek toprağın bereketini ve sağlığını korumasına yol açar, bu da dolaylı olarak ürün verimliliğini ve sağlığını arttırır.

ree

Uzun yıllardan beri tarımla uğraşılan Anadolu coğrafyasında uzun dönem Anadolu’nun belirli bölgelerine yerel tohumlar kullanılmıştı. Zamanla piyasadan çekilen ve çektirilen tohumların önce tamamen korunması sonrada çoğaltılarak çiftçinin kullanımına sunulması ve teşvik edilmesi hem doğal mirasımızı korumak hem de yerel tohumlar kullanıldığı için zamanla daha verimli ürünler elde etmek açısından önemli bir adım olacaktır. Aynı zamanda yeni nesil çiftçilerin oluşturulması gerekmektedir. Ziraat alanında devlet destekli eğitim programları hem çiftçileri hem de gelecek nesilleri bilinçlendirerek daha verimli bir iş gücünün oluşmasında katkı sağlayacaktır.



Sonuç


Ülkemizde bu zamana kadar resmen bitirilen tarım sektörünü kısa ve uzun vadede toparlamak için verdiğim örnekler bu şekildedir. Artık gerekli aksiyonların devletimiz tarafından alınması ve çiftçinin yanında daha çok durulması gerekiyor.


Bu konuda devletimizin er ya da geç bir aksiyonda bulunacağını umarız. Çünkü çiftçiler birer birer batmakta, köyden kente göç kontrolsüz bir biçimde artmakta, üretimden dolayı yaşanan kıtlığın ithalat ile kapatılma çalışılması ise hayat pahalılığının artmasına sebebiyet vermektedir. Eğer acilen gerekli önlemler ve tedbirler alınmazsa bu tarım açısından oldukça bereketli coğrafyada tamamen dışa bağımlı bir ülke olarak yaşamak durumunda kalacağız.

 
 
 

Comentarios


bottom of page