top of page

Milletimizin Marşı

  • Yazarın fotoğrafı: bilgencofficial
    bilgencofficial
  • 12 Mar 2023
  • 5 dakikada okunur

Milli marşlar bir millet için daima çok özel ve önemli olmuştur. Bağımsızlığını kazanan her ülkenin bir bayrağı ve bir de milli marşı vardır. Bu marşların çok ama çok büyük anlamları vardır. Ancak bir marş vardır ki hepsinden daha özeldir. Kurtuluş Savaşı yıllarında her bakımdan sıkıntı içerisine düşmüş olan milletimizin ortak duygusu, ortak inancı ve imkânsızlıklara karşı dayanma gücünü sembolize eden, kahraman Türk Milleti'nin dünyaya bildirisi ve bağımsızlığının tescili: İstiklal Marşı.

Bugün günlerden 12 Mart 2023 yani İstiklal Marşı’mızın kabulünün 102. yıldönümü. Bu doğrultuda yazımızda marşın hangi şartlar altında nasıl yazıldığını kısaca anlatacağım.

ree

Yıllar 1920’nin son günlerini gösteriyordu. Kurtuluş Savaşı süreci tüm hızıyla devam etmekteydi. Halk perişan, asker perişan durumdaydı ama sonuna kadar mücadeleye devam ediyorlardı. İşte böyle zor koşulların yaşandığı bir dönemde Maarif Vekâleti tarafından bir milli marş yarışması düzenlendi. Amaç Türk ordusunun ve halkın inancını tazelemek ve onlara moral olmaktı. Bu doğrultuda önce okullara ve hemen ardından ise gazetelere ilan verildi. Gazetelerde düzenlenecek güfte yarışması “Şairlerin Dikkatine! Milletimizin dâhili ve harici İstiklâl uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı, Umûr-ı Maarif Vekâleti Celilesi’nce müsabakaya vazedilmiştir” ifadesiyle duyuruldu.


Yarışmaya ülkenin dört bir yanından şairler ve halktan şahıslar katıldı. Katılanlar arasında Kazım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın ve Kemalettin Kamu gibi isimler de vardı. Bir süre sonra elde tam 724 adet sunulmuş şiir vardı ancak bunlardan hiçbiri yaşanan duyguları, zorlukları, mücadeleyi mısralara dökememişti. Bu nedenle de hiçbiri kahraman Türk Milleti’nin milli marşı olma kapasitesine sahip şiirler değildi. Değerlendirme heyeti başkanı Hamdullah Subhi, bu şiirler arasından Millî Mücadele’nin ruhunu yansıtan bir şiir bulamayınca büyük hayal kırıklığına uğrar. Ancak fark ettiği bir şey vardır. Gönderilen bunca şiirin arasında Mehmet Akif’e ait herhangi bir şiir yoktur. Subhi’nin Rıza Nur‘dan öğrendiği üzere Mehmet Akif yarışmaya konan beş yüz liralık ödül dolayısı ile katılmamıştır. Milli Şair’e göre milletin başarıları ve böylesine kutsal bir görev parayla ödüllendirilmemeliydi. Bunu üzerine milli marş olacak bir şiiri ancak Mehmet Akif’in yazabileceğini bilen Hamdullah Subhi, yazdığı mektupla ödül meselesinin parayı bir hayır kurumuna vererek çözümlenebileceğini söylemiş ve Akif’i şiiri yazması yönünde teşvik etmiştir.

ree

“Pek aziz ve muhterem efendim, İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izâlesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstâdânelerinin matlub şiiri vücuda getirmeleri maksadın husûlü için son çare olarak kalmıştır. Endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve teheyyüç vâsıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim efendim.”


5 Şubat 1921, Umûr-i Maârif Vekili Hamdullah Subhi Bu mektup Mehmet Akif'in kararının değişmesine ve Tâceddin Dergâhındaki odasına çekilip marşı yazmaya başlamasına vesile olmuştur. Mehmet Akif öylesine ciddiydi ki odasından hiç çıkmadan mısraları kaleme almıştır. Hatta Akif'in evine giden bir arkadaşı duvara kanla yazılmış bir mısra gördüğünden bile söz etmiştir. O günleri Eşref Edib şöyle anlatır:

ree

“Üstad Ankara’daki bütün şiirlerini, İstiklâl Marşı’nı hep bu dergâhta yazmıştır. Yüzlerce asır Türk milletiyle beraber yaşayacak olan bu marşı ne vakit okusam, Tâceddin Dergâhı’nda Üstad’ın bu şiiri yazarken düşündüğü zamanları hatırlarım: Odanın bir tarafına çekilmiş, elinde ufak bir kâğıt... Ara sıra bir kelime yazıyor... Bazen yazdığını çiziyor... Sonra tekrar yazıyor... Bazen saatlerce düşünüyor... Üstad şiirini yazmak için çok zaman sarf ederdi. O sehl-i mümtenî dediğimiz şiirler öyle kolay kolay olmuyordu. Bazen bir beyit üzerinde günlerce uğraştığı olurdu.”


Sonunda İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy, şanlı mücadelemizi, bağımsızlığımızı sembolize eden 10 kıtalık şiiri kaleme aldı. Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı önce cepheye gönderildi. Askerler arasında okunan şiir ve büyük beğeniyle topladı. Bunun üzerine 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetesinde yayımlandı. Millî marş konusu TBMM’nin gündemine 26 Şubat 1921 tarihinde geldiğinde Mehmet Akif’in şiirine birtakım itirazlar da olmuştur. Bu itirazların başında ise Kazım Karabekir gelmektedir. Bunun üzerine Meclis oturum başkanı şiirin sakin kafayla değerlendirilmesi adına şiirin milletvekillerine yazılı olarak dağıtılmasını oylamıştır. Yapılan oylamada basılıp dağıtılması kararı çıkmıştır. Ardından 1 Mart 1921 tarihinde marş tekrardan her yönüyle tartışılmıştır.

ree

O günkü oturumun başkanlığını yapan Mustafa Kemal Paşa etkileyici bir konuşmanın ardından Hamdullah Suphi Bey’in İstiklâl Marşı’nı kürsüden okumasına dair teklifi oylatmıştır. Teklifin kabul edilmesi üzerine, Hamdullah Suphi Bey kürsüye çıkmış, etkileyici bir konuşmanın ardından İstiklal Marşı’nın o kutsal mısralarını büyük bir coşku ile okumuştur:


Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.


Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!


Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.


Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?


Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.


Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.


O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,

Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arsa değer belki başım.


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!


ree

Marşın resmen kabul edilmesi ise TBMM’nin 12 Mart 1921’deki ikinci oturumunda gerçekleşmiştir. Bazı mebusların marşla ilgili görüşlerini açıklamalarından sonra yapılan oylamada Mehmet Akif’in şiiri büyük çoğunluk tarafından kabul görerek İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir. Ancak ülke halen daha savaş içerisinde olduğu için Akif’in şiirinin bestelenmesi iki yıl ertelenmiştir. 12 Şubat 1923 yılında İstanbul Maarif Müdürlüğü’nce açılan beste yarışmasına 24 besteci katılmıştır. Birçok beste yapılmasına rağmen ülkenin şartları dolayısıyla sonucun belirleneceği bir değerlendirme yapılamamıştır. Bu nedenle güfte, uzunca bir süre ülkenin çeşitli illerinde farklı bestelerle okunmuştur.


Örneğin Edirne’de Ahmet Yekta Bey’in, İzmir’de İsmail Zühtü Bey'in, Ankara’da Osman Zeki Bey’in, İstanbul’da ise Ali Rıfat Bey ve Zati Bey’in besteleri okunuyordu. 1924 yılına gelindiğinde ise Ankara’da toplanan seçici kurul Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini onamıştır. Bu beste yaklaşık 6 yıl kadar çalınmıştır ancak 1930’da değiştirilerek dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe geçmiştir. Toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini ise İhsan Servet Künçer yapmıştır.


İşte İstiklal Marşı’mız böylesine milli birlik beraberliğin hat safhada olduğu zorlu günlerde büyük uğraşlar sonucu yazılmıştır. Mehmet Akif o günleri şu şekilde tasvir etmiştir: “O günler ne samimi ne heyecanlı günlerdi. Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yeise düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik? Ne topumuz vardı ne tüfeğimiz… Fakat imanımız çok büyüktü.” İstiklal Marşı hakkındaki düşüncelerini ise şu şekilde dile getirmiştir: “O şiir bir daha yazılmaz… Onu kimse yazamaz… Onu ben de yazamam… Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete en kıymetli hediyem budur. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”

Bilgenç Topluluğu olarak milli birlik ve bütünlüğümüzün temsilcisi İstiklal Marşı’mızın kabulünü yürekten kutluyor ve bu vesile ile Milli Marşımızın yazarı İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’u rahmet ve özlemle anıyoruz…

 
 
 

Comments


bottom of page