İvan İlyiç'in Ölümü: Uçurumun Kıyısında İç Hesaplaşma
- bilgencofficial
- 23 Şub 2023
- 2 dakikada okunur
Hepinize merhabalar; umarım her şey yolundadır. Ben Ma cherie; bugün sizlere "İvan İlyiç'in Ölümü" kitabını tanıtacağım, yorumlayacağım ve de önereceğim.

Ünlü Rus edebi yazarı Tolstoy'un yazdığı bu eser, içerisinde oldukça değişken fakat aynı zamanda bir o kadar değişmez durumları, ruh hallerini ve de kişileri barındırmakta.
Baş karakterimiz İvan İlyiç; çalışkan fakat sığ, aynı zamanda fazlasıyla karışık bir ruh haline sahiptir. Kitabımızın hikayesinde genel olarak İvan İlyiç'in bu karışık ruh haline tanık oluyoruz. Tolstoy, İvan İlyiç'in iç dünyasını bize yansıtırken monologları sıkça kullanmış. Bu monologlarda ise genel olarak kasvetli, umutlu, hüzünlü ve de mutlu; yani anlayacağınız üzere oldukça değişken bir duygu-durumu etkin. E tabi bu kitapta sadece monologlar yok, diyaloglar da var.
İvan İlyiç'in bu genel olumsuz ruh hali aslında hikayenin başında böyle değildi; İvan İlyiç başlangıçta genç, hoyrat, çalışkan bir delikanlıydı. Muhtemelen o zamanlar tek kusuru; "El alem ne der?" yapısına sahip olmasıydı. İvan İlyiç, gençliğinin baharı olarak adlandırabileceğimiz zaman diliminde işinde oldukça başarılıydı; sık sık terfiler alıyor, hayatını geliştiriyordu. O zamanlardayken eşi Praskovna Feodorovna ile tanıştı. Praskovna Feodorovna ile ilk başlarda oldukça tutkulu, sevgili ve de saygılı bir ilişkileri vardı; ancak ikisi evlenene kadar. Aslında İvan İlyiç'in bu olumsuz ruh hali evliliğinin başlamasıyla çıkagelen değişiklerle başlıyor.
Zaman geçtikçe karısının kişiliği kötü yönde değişiyordu, evleri değişmişti - çünkü İvan İlyiç'in evi bir bekar eviydi ve küçücüktü - işi değişmişti ve hayatı değişmişti. Seneler sonra ailesi genişlemiş; bir kızı ve bir oğlu olmuş, karısı tam anlamıyla katlanılamayacak biri olmuş, işinde istediği pozisyona gelememişti. İvan İlyiç o dönem kendini işine vermiş, ve neredeyse karısından kaçabildiği yani nefes alabildiği tek yer işi olmuştu. Hastalıkları sevmezdi İvan İlyiç; fakat hayatının öyle bir dönemindeydi ki; sevmediği, istemediği her şey sanki teker teker başına geliyordu. Tıpkı bu belirsiz, yersiz hastalık gibi.
İvan İlyiç'in oldukça gözü pek bir kişiliği vardı. Hayat standartlarını iyi bir düzeyde istiyordu; aslında iyi bir hayat istiyordu İvan İlyiç. İyi bir iş, iyi bir ev, iyi bir eş, iyi bir aile...

Aslına bakarsak; İvan İlyiç bu hastalıktan öncesine kadar bu isteklerini, hedeflerini belirli bir düzeyde yerine getirmişti. Fakat bu hastalık o'nun neredeyse tüm kişiliğini, benliğini ve hayatını değiştirmişti. Ölüyordu İvan İlyiç, ama yavaşça, acı çekerek, en kötüsü de bu hastalığın geçeceğine inanarak, iyileşeceğini umarak tedavilerine devam edip, bu inancın ve de umudun boşa olduğunu bilmesiydi. İvan İlyiç'in ölümündense, ölene kadar olan yaşanmışlığı, süreci önemliydi aslında.
Usta yazar Tolstoy "Sonuçtan çok gidilen yol önemlidir" düşüncesini benimsemiş ve bu kitapta bu düşünceyi, kitabın ana düşüncesi yapmıştır. Bence "İvan İlyiç'in Ölümü" kitabı okunmalı, çünkü yaşamın önemli olduğu gibi ölümünde önemli olduğunu ve ansızın gelebileceğini gösteren bir kitap. Bir dünya klasiği olduğunu da göze alırsak kesinlikle okunması gereken bir kitap.
İvan İlyiç'in Ölümü: Uçurumun Kıyısında İç hesaplaşma. Okuduğunuz için teşekkür eder, sevgilerimi iletirim.
Ma cherie.
Comments