top of page

Devlet Mi Halk İçin Yoksa Halk Mı Devlet İçindir?

  • Yazarın fotoğrafı: bilgencofficial
    bilgencofficial
  • 13 Şub 2023
  • 5 dakikada okunur

Yalın Ege Türkmenli yazdı,




Bu soru yıllardır bir çok insanın kafasını karıştırmış, bir çok insanı karşı karşıya getirmiş ve cevapları kişiden kişiye göre değişiklik göstermiştir. Peki ya bu sorunun kesin ve nesnel bir cevabı var mıdır? Yoksa bu tamamen öznel ve ucu açık bir şey midir?



Özellikle bugünlerde gündemimiz tamamen depremle ilgiliyken neden bu konuyu yazdığımı merak edebilirsiniz, belki de kafanız bile karışmış olabilir ancak bu sorunun gündemimizle çok yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. Az sonra bahsedeceğim şeyler de bunun kanıtı olacak diye düşünüyorum. Çok uzatmadan konuya geçeyim.


Öncelikle “Devlet ve halk nedir?” sorusuyla başlayabiliriz, bunun için de bu iki terimin tanımlarını yapalım. Tarih boyunca devletin birçok farklı tanımı olmuştur. Bu tanımlar dönemden döneme hatta insandan insana göre değişmiştir hatta bazı ideolojilerin bile devlet için farklı tanımları vardır ancak devleti kısaca “Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.” olarak tanımlayabiliriz. Halk ise kısaca “Çeşitli toplumsal kesimlerden veya meslek gruplarından oluşan insan topluluğudur. ”Peki bu tanımları neden yaptık? Bu tanımları yapmamızın en büyük sebebi kafa karışıklığına engel olmak. Bildiğiniz üzere ülkemizde insanların kafası bu konularda çok bulanık ve bu yüzden burayı netleştirmek istedim ayrıca bu tanımlar üzerinde de biraz tartışacağız.


Devlet ve Halk İlişkisi ve Modern Devlet Yapısının Ortaya Çıkışı

Devlet ve halk birbirine bağımlı yapılardır, birinden biri olmazsa diğeri de olmaz kısaca birbirine muhtaçtırlar. Devleti oluşturan temel unsur halk olduğu gibi halkı oluşturan bağlayıcı unsur da devlettir.


Fakat burada modern devletin ortaya çıkış sebebi önemli çünkü sorumuza cevap bulmaya başlayacağımız yer burası olacak. Tarihe kısa bir bakış attığımız zaman -özellikle Ortaçağ- halkın hükümdarların malı olduğunu görebiliriz. Hükümdarlar da o dönem için devletin kendisiydi çünkü güçler ayrılığı yoktu. Yasama da yürütme de yargı da tek yerde toplanmıştı.

ree

Halk o dönem devlete ağır vergiler vermekle yükümlü, zavallı, çoğunlukla hastalıklı insanların oluşturduğu bir yapıydı. Devlet istediği zaman halka istediğini yapabilecek kadar güçlü ve karşı konulamaz bir yapıydı. Dolayısıyla o dönem için bu sorunun cevabı kesin bir şekilde “Halk devlet içindir.” olurdu.


Ancak Avrupa’daki Rönesans ve Reform hareketleri “Modern Devlet’” yapısının temellerini atmış ve değişim başlamıştı. Avrupa’da kuvvetli değişim dalgaları yayılırken Doğu’daki toplumlar ve devletler bu değişime ayak uyduramamıştı, bunlardan biri de biziz yani Türkler. Tabii bizimle ilgili olan kısma sonra geleceğim ve yazının asıl kısmı da orası olacak.


Rönesans ve Reform hareketleri bizi Aydınlanma Çağı’na götürmüştü. Aydınlanma Çağı temel olarak Modern Devlet’i oluşturan unsurlarla net bir şekilde karşılaştığımız ilk noktaydı. Din veya kral merkezli Devlet ve Toplum yapısı yerini akıl merkezli bir yapıya bırakmaya başlamıştı, bu sayede Monarşist devlet yapısı da yavaş yavaş gücünü kaybetmeye başladı. Rasyonel ve seküler fikir yapısı bazı filozoflar ve yazarlar tarafından topluma yayılıyordu.

ree

Bu sürecin sonlarında ise Fransız Devrimi gerçekleşti ve halk yönetimi devraldı. Cumhuriyet kuruldu ve demokratik bir devlet yapısı inşa edilmeye çalışıldı her ne kadar bu süreç 10 yıl gibi kısa bir zamanı kapsasa da sonuç olarak Avrupa’ya hatta Dünya’ya yeni akımlar yaydı ve etkileri büyük oldu. Hatta bu devrim, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya çıkışına da dolaylı olarak sebep oldu. Fransız Devrimi sonucunda oluşan akımlar ve değerler günümüz Avrupa’sının öncüsü olarak sayılabilir. Buradan sonra ise Aydınlanma Akımı’nın değerleri ve Fransız Devrimi’nin etkileri Dünya’ya yayılmaya başladı. 20.yüzyıla girerken Dünya’da demokratikleşme, sekülerleşme, milliyetçilik, bireyselleşme gibi terimler yayıldı. Ayrıca güçler ayrılığı büyük ölçüde sağlandı ve Modern Devlet’i oluşturan temel unsurlar oluştu. iki büyük dünya savaşından sonra ise Dünya’da güç dengeleri değişti ve günümüzde Batı olarak bildiğimiz siyasi kutup, ortak değerler olarak demokrasi ve insan haklarını benimsedi.

ree

2.Dünya Savaşı’ndan sonra 1948’de Evrensel İnsan Hakları Bildirisi BM (Birleşmiş Milletler) tarafından benimsenmiş ve bütün devletlerin bu bildiriyi benimsemesi beklenmişti. Bunların hepsinin sonucunda Modern Devlet yapısıyla karşı karşıya kaldık. Modern Devlet işleyiş bakımından halkını ve içindeki bireyleri korumak, bireysel haklarını güvence altına almak ve halkın ekonomik özgürlüğünü korumak gibi görevlerden sorumluydu. Bu durum sorumuza da cevap verdi, devlet halk içindir. Peki ya bu bizim için geçerli mi?



Türkiye’de Devlet Mi Halk İçin Yoksa Halk Mı Devlet İçindir?


Hatırlarsanız ''Bu değişim dalgalarına Doğu toplumları ve devletleri ayak uyduramadı, bunlardan biri de biziz.'' demiştim, işte tam olarak bunu tartışacağız şimdi. Bu yüzden kısaca 19. yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başındaki Osmanlı’dan bahsedeyim.


ree

Batı hızla değişirken birkaç sultan dışında hiçbir Osmanlı sultan değişim adına bir şey yapmıyordu. Yapmaya çabalayanlar ve yapanlarda halk ve çevresindekiler tarafından gavur olmakla suçlanıyordu. Halk geri bırakılmıştı. Halk fakirdi aynı Osmanlı Devleti gibi.

Dolayısıyla Osmanlı burjuvası dışında kimse kaynaklara ulaşamıyor, yeterli eğitimi alamıyordu. Osmanlı burjuvası da neredeyse tamamen gayrimüslimlerden oluştuğundan Anadolu’daki Türk Toplumu tamamen geri bırakılmıştı hatta hala Ortaçağ’daki Avrupalılar gibi yaşıyorlardı.


20.yüzyıl sonlarındaki Meşrutiyet’in ilanı ise çok işlevsiz olmuştu, ülke yine sultanın elindeydi. Zaten bu ufak demokrasi kıvılcımı bir ateşe dönemeden Osmanlı Meclisi Sultan II. Abdülhamit tarafından kapatıldı. Meclisin varlığı bir yıl gibi kısa bir süre sürdü. Türk Toplumu Ortaçağda yaşıyordu adeta hatta öyle ki halk hala Osmanlı sultanının malı sayılıyordu. 20.yüzyıla girerken hala dini otoriteler güçlüydü ve Müslüman Türk Toplumunu bilinçli bir gerilemeye maruz bırakıyorlardı.

ree

Bu sırada ise tüm bunlara karşı genç subayların oluşturduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti 1889’da kuruldu ve git gide güçlendi. Daha sonra 1907’de Atatürk’ün de cemiyeti Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ile beraber katılacağı İttihat ve Terakki Cemiyeti, II. Meşrutiyet’in ilanından (1908) sonra çıkan Meşrutiyet karşıtı isyanı (1909) bastırarak II. Abdülhamit’i tahttan indirdi. Sonrasında ise Cemiyet ülkeyi de facto bir biçimde yönetmeye başladı. Fakat ülke felaketten felakete sürüklendi. I.Dünya Savaşı’nın kaybı ise her şeyin sonu oldu. Ülke dört bir yandan işgale uğradı ve Sultan adeta bir kuklaya dönüştü. İttihat ve Terakki Cemiyeti hükümetten arındırıldı ve liderleri tutuklandı.

ree

Mustafa Kemal Atatürk ve onun gibi vatansever subaylar ise durmadan gizli görüşmeler yapıyor, ülkeyi kurtarmak için planlar yapıyordu ve sonunda fırsat yakalanmış Atatürk Samsun’a çıkmıştı. Sonra ise Havza ve Amasya Genelgeleri, Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı ve Milli Mücadele’nin esasları ortaya çıktı. 23 Nisan 1920’de ise Ankara’da Atatürk liderliğinde Büyük Millet Meclisi kuruldu. 11 Ekim 1922’ye kadar sıcak çatışmalar sürdü ve en sonunda 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’yla savaş resmen sona erdi. Atatürk modernist biriydi gençliğinde Aydınlanma yazarlarını bol bol okumuş ve Aydınlanma değerlerini benimsemişti. Hayalinde demokratik ve seküler bir ulus devleti vardı.

ree

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ve asıl savaş bundan sonra başladı. Atatürk ilk Cumhurbaşkanı oldu ve çalışmalarına başladı. Batı’nın çok uzun zaman önce edindiği değerleri Türk Halkına edindirmek ve bu değerleri daha da ileri götürmek amacıyla görevi süresince bir çok reform yaptı.

Harf İnkılabı, sekülerliğin anayasaya girişi, Soyadı Kanunu, Kabotaj Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu, Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması, Hilafetin Kaldırılması, Saltanatın Kaldırılması ve daha birçoğu. Bunları yaparak Türkiye’yi Modern bir Devlete çevirmeyi amaçladı. Fakat devrimleri bitirmeye ömrü yetmemişti. 15 senelik Cumhurbaşkanlığı süresince Türkiye’de bir Aydınlanma yaratmaya çalıştı. başarılı olmuştu ancak dediğim gibi devrimler tamamlanamadı. Atatürk’ten sonra gelen hükümetler Atatürk’ün kurduğu yapıyı bozmaya başladılar ve günümüze kadar bu böyle devam etti günümüzde ise karşı karşıya kaldığımız tablo adeta bir felaket, ülkemizde hala bir Aydınlanma gerçekleşmedi.


Başta aslında bu konu gündemle çok alakalı demiştim hatırlayacak olursanız işte şimdi alakasını anlayacaksınız. Yıllardır deprem vergileri veriyoruz peki ya vergilerimiz depreme önlem ve sonrasında yapılması gereken şeyler için kullanıldı mı? Modern Devletlerde halk vergisinin karşılığını alır. Yoksa biz sadece aynı Ortaçağ Avrupası’nda yaşayan insanlar gibi devlete ağır vergiler vermekle yükümlü müyüz? Peki depremden sonra ne oldu? Deprem bölgesine yardımı yine çoğunlukla halk yaptı ve devletin yükünü hafiflettik. Oraya yardım için sayısız Sivil Toplum Kuruluşu gitti yani biz gittik, halk gitti.

Yıllardır deprem vergisi vermesine rağmen üstüne maddi yardımı da daha sayısız fedakarlığı da halk yaptı.


Modern Devlet halkın ihtiyaçlarını karşılamak için varken biz niye kendi ihtiyaçlarımızı ve devletin ihtiyacını karşılıyoruz? Yoksa biz hala halk olarak devlet için mi varız? Evet, anlaşılan Türkiye’de halk devlet için var, her ne kadar doğrusu bu olmasa da.


 
 
 

Commentaires


bottom of page